İCRA – İFLAS HUKUKU VE MENFİ TESPİT DAVALARI
Başlıklar:
1-) İCRA – İFLAS HUKUKUNDA MENFİ TESPİT DAVALARININ YERİ
2-) MENFİ TESPİT DAVALARI
3-) MENFİ TESPİT DAVALARINDA İSPAT KOŞULLARI
4-) MENFİ TESPİT DAVALARINA İLİŞKİN USUL HUKUKU KURALLARI
5-) MENFİ TESPİT DAVASININ SONUÇLARI
1. İCRA – İFLAS HUKUKUNDA MENFİ TESPİT DAVALARININ YERİ
“Menfi tespit” dizininin kelime anlamı “olumsuz tespit” olarak ifade edilebilir. Hukuk literatüründe ise “borçlu olunmadığının tespiti” olarak anlaşılmaktadır. Menfi tespit davası, genel olarak bir kişinin bir başka kişiye karşı borçlu olmadığını hüküm altına aldırabilmesi imkânı tanıyan bir dava türüdür.
Dava türünün hizmet etmekte olduğu amaçtan da anlaşılabileceği üzere, menfi tespit davaları ile icra-iflas hukuku arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişkinin temelinde, alacaklı olduğunu iddia eden kişi tarafından başlatılan icra takibine, borçlu olmadığını iddia eden kişinin yasal imkânlar ile karşı koyma ihtiyacı yatmaktadır. Bu noktada menfi tespit davası, kimi zaman icra-iflas hukukunda düzenlenen sürelerin kaçırılması sonrasında bir çare olarak ortaya çıktığı gibi kimi zaman da ihtilafın çözümlenmesinde mutlak bir çözüm kaynağı olabilmektedir. Aşağıda, yasada da öngörülen bir ayrım kriteri baz alınarak, borçluya karşı bir icra takibi başlatılmış ya da başlatılmamış olması ihtimallerine göre açıklamalar yapılmıştır.
2. MENFİ TESPİT DAVALARI
Menfi tespit davaları, alacaklı tarafından borçlu aleyhine icra takibi başlatılıp başlatılmaması ihtimallerine göre değişiklikler göstermektedir.
2.1. İcra Takibi Başlatılmadan Önce Menfi Tespit Davası İkame Edilmesi:
Borçlu, takipten önce bir menfi tespit davası açabilir. Bunun için borçlunun borcu olmadığının hemen tespitinde korunmaya değer bir yararın olması gerekir. Aslında hukuki yarar, dava şartları arasında sayılmaktadır ve her dava bakımından dinlenme koşullarından (dava şartlarından) biridir. Fakat hukuki yarar koşulu, özellikle tespit davalarında büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü eda davalarında (ve yenilik doğuran davalarda) davacının dava açmakta kural olarak hukuki yararı var iken, tespit davalarında hukuki yararın bulunduğunun re’sen incelenmesi gerekir Öyle ki, eda ya da inşa hükmü, içerisinde bir tespit hükmü de barındırmaktadır. Bu nedenle, kişinin eda ya da inşa hükmü talep edebilecek durumdayken yalnızca tespit hükmü talep etmesi, hukuki yarar yokluğu olarak değerlendirilmektedir.
Yukarıda da izah edildiği üzere, icra takibinden önce menfi tespit davası açılabilmesi için dava açacak olan kişinin hukuki yararının bulunması gerekmektedir. Yüksek mahkeme kararları ve doktrin, icra takibi başlatılmadan önce ikame edilecek olan menfi tespit davaları bakımından hukuki yarar kriteri olarak ., “aleyhine icra takibi yapılacağı tehdidi” saptamasını kriterini belirlemektedir. Alacaklının elinde, borçlu aleyhine bir belge olmalıdır. Doktrinde alacaklının elinde itirazın kaldırılmasını sağlayan bir belge olmadıkça borçlunun menfi tespit davasını açmakta hukuki menfaati bulunmadığı kabul edilmektedir. Çünkü alacaklının elinde böyle bir belge olmadıkça yapılacak icra takibe itiraz, takibi durdurmak için yeterlidir. Öte yandan, elinde kambiyo senedi bulunduran kişiye karşı menfi tespit davası ikame edilebilmesi de yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde mümkün görünmektedir. Nitekim kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla ilamsız takip başlatılması halinde borçlunun doğrudan icra dairesi nezdinde itiraz etme hakkı bulunmamaktadır. Ayrıca, alacaklının elinde borçludan “sâdır olan” bir kambiyo senedi bulunduğundan, borçlu, ciddi bir şekilde icra tehdidi altındadır Üstelik borçlu, ancak dava açılış masraflarını karşılayarak İcra Hukuk Mahkemeleri nezdinde itirazlarını dile getirebilmektedir. Bu itirazların öne sürülmesi takibi kendiliğinden durdurmayacağı gibi İcra Hukuk Mahkemeleri, şekli sayılabilecek bir mahkeme olmaları nedeni ile konunun esasına da giremeyeceği için sınırlı sayıda ve sebepleri ve sınırlı delillerle inceleme yapabilecektir. Bu nedenle, elinde kambiyo senedi bulunduran bir alacaklıya karşı (icra takibinden önce) menfi tespit davası ikame edilmesinde hukuki menfaat olduğundan söz edilebilecektir.
İcra takibinden önce açılan menfi tespit davası, takip yapılmasına engel olmadığı gibi, başlayan takibi de kendiliğinden durdurmaz. Borçlu, alacağın %15’inden az olmayan bir teminat yatırarak, icra takibinin durdurulması için mahkemeden ihtiyati tedbir isteyebilir. Bu karar, alacaklının icra takibi yapmasına engel olmaz; ancak başlatılan icra takibinin olduğu yerde durmasını sağlar. Bir diğer anlatımla, icra takibinden önce menfi tespit davası ikame edilmesi halinde, alacaklının icra takibi başlatmasında hukuki bir beis bulunmamaktadır Öte yandan, borçlunun asıl alacağın %15’i kadar teminat karşılığında ihtiyati tedbir kararı alması halinde, ikame edilen takip durdurulacaktır. (Bu aşamada takibin iptal edilmesi söz konusu değildir.)
2.2. İcra Takibi Başlatıldıktan Sonra Menfi Tespit Davası İkame Edilmesi:
2.2.1. Takibin Genel Haciz Yoluyla İlamsız Takip (Örnek 7) Yoluyla Yapılması:
Borçlu, kendisine ‘Örnek 7’ ödeme emri tebliğ edilmesine müteakiben 7 gün içerisinde, icra takibine karşı itirazda bulunabilecektir. Bu itiraz, takibi kendiliğinden durduracaktır. Bu nedenle, takibin devamını sağlamak isteyen alacaklı, elindeki belge muhteviyatına göre ikame etmesi gereken dava türünü belirleyecektir. Şu halde, yasal süresi içerisinde yapmış olduğu itiraz ile takibin durmasını sağlayan borçlunun, alacaklı tarafından herhangi bir dava ikame edilmeden önce, menfi tespit davası ikame etmekte hukuki yararının bulunup bulunmadığı tartışma konusu olmuştur. Nitekim hali hazırda durmakta olan bir icra takibi nedeniyle borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. YGHK, konu ile ilgili vermiş olduğu kararında, borçlunun itiraz ederek durdurmuş olduğu genel haciz yoluyla ilamsız icra takibi aleyhine, alacaklının takibin devamını sağlamaya yönelik olarak dava açmasını beklemeksizin menfi tespit davası ikame edebileceği yönünde karar vermiştir.
“…Bir davanın korunmaya değer, güncel hukuksal yarar bulunmaması nedeniyle reddedilebilmesi için, borçluyu tehdit edebilecek tehlike ve savsaklamalara karşı onu koruma gereksinmesinin olmaması gerekir. Borçlunun, hakkında henüz icra takibi başlamadan önce de yapılabilecek olası bir takibi düşünerek, kendisini bir borçla tehdit eden kimseye karşı böyle bir borcu bulunmadığının saptanması için dahi menfi tespit davası açabileceği kabul edilmişken, hakkında yürümekte olan bir icra takibi olan borçlunun bu davayı açmasında hukuki yararının bulunduğunda hiç kuşku olmadığı gibi, böyle bir davayı açmasına da hiçbir hukuki engel bulunmamaktadır. Alacaklının elinde İİK'nun 68 inci maddesinde sayılan belgeler bulunmaması, borçlu hakkında başlattığı icra takibine, borçlunun itiraz etmek suretiyle takibi durdurması da borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığını kabule yeterli olmayıp, bu halde dahi borçlu borç tehdidi altında olup, bu nedenle de menfi tespit davası açmakta hukuki yararı vardır. Kaldı ki, davacı/borçlunun borçlu olmadığını ileri sürerek ilamsız icra takibine itiraz etmesi, ancak takibin durmasını sağlamakta olup, icra takibini ortadan kaldırmamaktadır. Takibin iptali ise eldeki davanın açılmasından sonra gerçekleşen bir sonuçtur. Bu nedenle, davacının, takibe konu icra dosyasından dolayı borçlu olmadığının tespiti davası açmakta hukuki yararı vardır. Diğer taraftan, davalı/alacaklının alacağını isteme ve dava açma tehdidi altında bulunması nedeniyle de davacının menfi tespit davasını açmakta hukuki yararı vardır. Tüm bu açıklamalar ve özellikle İİK'nun 72 nci maddesinde icra takibinden önce de menfi tespit davası açılmasına cevaz verilmesi karşısında, yerel mahkemenin, davacı borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu yolundaki gerekçesi ve buna göre vardığı sonuç isabetlidir…” [Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/19-622 E.-2012/9 K. ve 18.01.2012 T.]
‘Örnek 7’ icra takibine karşı süresi içerisinde itiraz edilmemiş olması halinde de menfi tespit davası ikame edilmesinde hukuki yarar vardır. Nitekim var olan bir icra takibi bulunmaktadır.
2.2.2. Takibin Kambiyo Senetlerine Mahsus Genel Haciz Yoluyla İlamsız Takip (Örnek 10) Yoluyla Yapılması:
Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte, takip borçlusunun menfi tespit davası açmakta kural olarak hukuki yararı vardır. Çünkü bu takip yolunda, imzaya ve borca itiraz, icra takibini durdurmamaktadır. Öte yandan, icra mahkemesi nezdinde yapılan itirazların kesin hüküm niteliği olmaması ve icra mahkemelerinin “sınırlı inceleme” yetkisi nedeniyle, genel mahkemeler nezdinde menfi tespit davası açılmasında kural olarak hukuki yarar bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
2.2.3. İcra Takibi Başlatıldıktan Sonra İkame Edilen Menfi Tespit Davasında İhtiyati Tedbir Kararı:
İcra takibi başlatıldıktan sonra menfi tespit davası ikame edilmesi halinde takip kendiliğinden durmamaktadır. Öte yandan, dava açıldıktan sonra mahkeme tarafından asıl alacağın %15’i miktarında teminatın mahkeme veznesine depo edilmesine ve icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmemesine dair ihtiyati tedbir kararı verilebilecektir. Tedbir kararının kapsamı, yalnızca icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmesi ile sınırlı olduğundan, haciz ve satış gibi işlemler devam edecektir. Tedbir kararı verilmesi noktasında hâkimin takdir yetkisi olduğu hususu da göz ardı edilmemelidir. Mahkemenin ihtiyati tedbir kararı vermesi ve belirlenen teminatın mahkeme veznesine depo edilmesi sonrasında, icra takip dosyasına giren paralar, davanın sonuna kadar alacaklıya ödenmemektedir. Uygulamada borçlu, mallarının haczedilmesini ve satılmasını önlemek için alacağın tamamını icra dosyasına yatırarak (nakit olarak) ile yüzde 15’lik bir teminatı da (toplam %115) mahkemeye yatırıp ihtiyati tedbir kararı alabilir.
2.3. 6100 Sayılı HMK’nın 209. Maddesinin Menfi Tespit Davaları İle İlişkisi:
HMK md. 209/1 “Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz” hükmünü ihtiva etmektedir. Uygulamada, menfi tespit davasının temelinde sahtelik iddiası (imzanın borçludan sadır olunmadığı iddiası) olduğunda, takibin kendiliğinden (herhangi bir tedbir kararı verilmeksizin, davanın açılması sonucunda) durup durmayacağı tartışma konusu olmuştur. Nitekim HMK md. 209 hükmü emredici niteliktedir. Öte yandan, icra takibi devam ederken menfi tespit davası ikame edilmesi halinde neler yapılabileceği de 2004 Sayılı İİK’da ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin aşağıda yer alan kararı incelendiğinde, menfi tespit davasının sahtelik iddiasına dayandırılması halinde, icra takibinin kendiliğinden durmayacağı, icra iflas prosedürünün HMK md.209 hükmünden ayrı olarak kendi prosedürüne tabi olduğu hususlarının belirtildiği görülmektedir. Kararın oy çokluğu ile alınmış olduğunu da belirtmek gerekir.
“…İcra mahkemesi, önüne gelen itiraz ve şikâyetleri, İcra Ve İflas Kanunu`nda düzenlenen özel usul kurallarını uygulayarak takip hukuku bakımından kesin hükme bağladığından, anılan mahkemenin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz. Bu nedenle borca veya imzaya itirazın incelenmesi sırasında sahtelik iddiasına dayalı olarak genel mahkemelerde açılan davaları bekletici mesele yapamayacağı gibi takibin durdurulmasına da karar veremez. Sadece İİK.nun 169/a-2. maddesi uyarınca itirazın esası hakkındaki kararına kadar icra takibinin muvakkaten durdurulmasına karar verebilir. İcra mahkemesince takibe konu alacakla ilgili bir karar verilmiş olması, aynı alacak hakkında genel mahkemelerde dava açılmasına engel oluşturmaz. Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, cumhuriyet savcılığına aynı nedenle yapılan şikâyet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz. Ancak cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibi durdurulabilir Yukarıda açıklanan ilke ve kurallar ışığında, takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi, HMK`nun 209. maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm, genel mahkemelerde açılan davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını, başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup, icra takibine etkisi yoktur. O halde, yukarıda yazılı gerekçeye dayalı olarak şikâyetin reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde hüküm tesisi isabetsizdir...”[ Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 31333 Karar: 2015 / 6149 Karar Tarihi: 17.03.2015]
Yukarıda yer alan daire kararı incelendiğinde, HMK md. 209 hükmünün icra takipleri bakımından uygulanmadığı ve tek başına sahtelik iddiasının (imzanın borçlunun eli ürünü olmadığı iddiasının) icra takibini durdurmaya elverişli olmadığı sonucuna varılacaktır.
3. MENFİ TESPİT DAVALARINDA İSPAT KOŞULLARI
Menfi tespit davalarında ispat yükü, kural olacak davalı/alacaklıdadır. Menfi tespit davalarında davalı/alacaklı, davacı/borçludan alacaklı olduğu yönündeki savını ispatlamak ile mükellef tutulmaktadır.
Öte yandan davacı/borçlu, menfi tespit davası ikame ederken davalı/alacaklı taraf ile arasında hukuki bir ilişki olduğunu (borçlu olduğunu) kabul eder ise bu defa ispat yükü yer değiştirecek ve davacı/alacaklı tarafın borcun sona erdiğini (ya da hiç doğmadığını) ispat etmesi gerekecektir.
Davalı/alacaklı tarafın elinde bir kambiyo senedi bulunması halinde ise bu senedin bedelsiz olduğunu ispatlama külfeti davacı/borçlu tarafta olacaktır. Nitekim kambiyo senedi, bağımsız bir borç ikrarı niteliğinde olup davacı/borçlu tarafın borç doğurucu işlemi kabul etmesi anlamına gelecektir. Bu durumda, davalı/alacaklı tarafın elindeki senedin yazılı delil vasfı da göz önünde bulundurularak, davacı/borçlu tarafın iddiasını ancak yazılı delil ile ispat edebileceği hususuna da dikkat edilmelidir.
“…Kural olarak menfi tespit davalarında ispat yükü davalı olan alacaklıdadır. Ancak, borç ikrarını içeren bir bononun bedelsiz olduğunu ispatlama yükümlülüğü borçluya aittir…”
[Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Tarih: 11.04.2018 Esas: 2017/819 Karar: 2018/771]
“… Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya aittir. Davalı alacaklı, davacı borçludan, alacağının bulunduğunu ispat etmekle mükelleftir. Ancak, davacı borçlu aralarındaki hukuki ilişkiyi ve bundan kaynaklanan borcunun olduğunu kabul edip, bu borcun herhangi bir sebep ile son bulduğunu ileri sürer ise, ispat yükü davacı borçluya geçer...”
[Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2014/15957 E. 2015/9055 K. ve 20.5.2015 T.]
“…Borçlu, borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya (Yani davalıya) düşer. Borçlu, varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir sebeple düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir. Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/ alacaklıdadır ve alacaklı, hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak zorundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı/borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir…” [Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/19-1155 E. ve 2014/660 K ve 14/05/2014 T]
"…Takip konusu senet arkasında işbu senet teminattır biçimindeki açıklama, neyin teminatı olduğunu açıkça belirtmediğinden, anılan senedin teminat senedi olduğunun kabulüne yeterli değildir. Dairenin yerleşik ve süreklilik arz eden içtihatları da bu yöndedir…" [Yargıtay HGK’nın 12-496/534 sayılı 20.06.2001 tarihli kararı ]
“…Şekli açıdan unsurları tam olan bono üzerinde taraflar, seçimlik olarak senedin hangi amaçla düzenlendiğine ilişkin bir kayıt eklememişlerdir. Hukuki ilişkiden mücerret olan senetteki keşideci imzası da inkâr edilmemiştir. Bu durumda davacı, 818 sayılı BK’nın 182. maddesinde düzenlenen peşin satışa dayanmış ve ödeme vasıtası olarak düzenlenen bononun avans olarak verilmesine rağmen malın teslim edilmediğini iddia etmiştir. Bu durumda ispat yükü yer değiştirmiş ve somut olayda edimlerin aynı anda ifası gerektiğinden, bu karinenin aksini ispat külfeti davacıya geçmiştir. Kambiyo senedi hukuken geçerli olduğundan eldeki menfi tespit davasında davacı-borçlunun bononun kömürün tesliminden önce avans olarak verildiğini, malın (kömürün) teslim edilmediğini ve senedin bedelsizliğini de usul hükümleri gereğince yazılı delille ispatlaması gerekmektedir...”
[Yargıtay Hukuk Genel Kurulu T. 11.04.2018 E. 2017/819 K. 2018/771]
4. MENFİ TESPİT DAVALARINA İLİŞKİN USUL HUKUKU KURALLARI
4.1. Taraflar:
Menfi tespit davası, borçlu tarafından alacaklıya karşı açılır.
4.2. Görevli Mahkeme:
Menfi tespit davası, genel mahkemelerde ikame edilmektedir. Bu noktada HMK’nın göreve ilişkin hükümleri irdelenmeli ve ihtilafın hangi genel mahkemenin görev alanına girdiği tespit edilmelidir.
4.3. Yetkili Mahkeme:
Menfi tespit davası, davalının yerleşim yeri mahkemesi veya takibe başlandıktan sonra menfi tespit davası açılmışsa takibin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesidir
4.4. Dava Harcı:
Menfi tespit davaları nispi harca tabidir. Bu harç, borçlu olunmadığı iddia edilen miktar üzerinden hesaplanmaktadır.
4.5. Davanın Açılma Süresi:
Menfi tespit davaları, icra veznesine giren para alacaklıya ödenene kadar her zaman açılabilir. Para alacaklıya ödendikten sonra ise istirdat davası açılmalıdır. Dava devam ederken alacaklıya ödeme yapılmışsa dava, ödenen kısım için istirdat davasına dönüşür.
5. MENFİ TESPİT DAVASININ SONUÇLARI
5.1. Davanın Kabulü Halinde:
Davanın kabulü halinde takip derhal durur. Hüküm kesinleştikten sonra da takip iptal edilir. Davanın sonuçlanmasından önce, borçlunun malları haczedilmişse bu hacizler kalkar; mallar satılmışsa satış bedeli borçluya ödenir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibinde haksız ve görülen alacaklı, borçlunun talebi ile %20’den az olmayan bir tazminata mahkûm edilir.
5.2. Davanın Reddi Halinde:
Davanın reddi halinde, borcun varlığı kesin hükümle tespit edilmiş olur. Daha önce, borçlu lehine ihtiyati tedbir kararı verilmişse bu kararla ihtiyati tedbir kalkar ve alacaklı, takibe devam eder. Dava sürecinde ihtiyati tedbir kararı verilmiş ve alacaklının alacağını tahsil edebilmesi geciktirilmiş ise alacaklının talebine gerek olmaksızın, borçlu mahkeme tarafından re’sen %20’den az olmayan bir tazminata mahkûm edilir.
SONUÇ OLARAK:
Menfi tespit davası, borçlunun, borcu ödemeden önce borçlu olmadığının tespiti için açılan davadır. Davanın niteliği gereği, icra iflas hukuku ile sıkı bir ilişkisi bulunmaktadır. Bu yazımızda, icra-iflas hukuku ile menfi tespit davası arasındaki ilişkiyi, özellikle usuli kaideler bakımından inceledik. Menfi tespit davaları ile sıkı ilişki içerisinde bulunan bir dava türü olan istirdat davalarını ve menfi tespit davaları ile uygulamada sıkça karıştırılan bir dava türü olan borçtan kurtulma davalarını diğer yazılarımızda inceleyeceğiz.
Av. Mehmetcan DEMİRÖZ
Commentaires